Sayfalar

27 Aralık 2018 Perşembe

Cam Filmi Gereklidir !

Son günlerde çok konuşulan konulardan biri olan otomobillerde cam filmi yasak olsun mu, olmasın mı?

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı Başkanı
Prof. Dr. Çağatay Üstün’ün konuyla ilgili açıklaması şöyle;

Yasaklarla değil, bilinçli ve duyarlı bir tavır sergilemeyle ancak sorunlar çözülür.
Son günlerde gelen en fazla şikayetlerden birisi de otomobillerde cam filmine yeniden getirilen yasaklama olsa gerek.

Aslında sessiz tepki o kadar büyük ki, bunun fark edilmesi bile bu yasağın kaldırılması için gerekçe olabilir.

Bir kere etik açıdan yanlış olan önemli bir durum söz konusu.

Günümüzde UV ışınlarının gerek otomobil içine gerekse de seyahat edenlere o kadar kanıtlanmış zararı var ki. Sadece sağlığa etki eden bu zarar dahi yasağın kaldırılması ile eşdeğerdir.

Yani sağlığı tehdit eden bir duruma karşı bireyin önlem alması zorunlu ve geçerli bir durumdur. Bu nedenle yasağı getirenlerin yeni bir düzenlemeye ve daha bilimsel ve daha doğru dayanaklara dayalı yeni bir taslak metin oluşturacaklarına inanıyorum.
Kabul edilen gerçek cam film yasaklamasının anlamsızlığıdır. Ancak bunun da bir standardı olması lazımdır. Bir kere koyu ve siyaha yaklaşan renkli camlar veya buna uygun cam filmleri yasak olmalıdır.

Neden?

Sürüş emniyetini ve aracın görünümünü aşırı kasvetli bir hale getirdiği için. Bunun kendi kişisel mahremiyetim yaklaşımıyla uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. Bu tür camlar ve filmler tamamen kozmetik amaçlı ve modifiye araç kavramına hizmet etmektedir ki, standartlara uymayan bir araç yapılandırılmasını doğru bulmuyorum.

Yani, aracım çok güzel hale gelsin diye trafiği, diğer sürücüleri tehlikeye atacak uygulamaların etik bir yönü yoktur. Kimi bisiklet veya motosiklet kullanırken fark ettiğim sokaktan çıkan sürücünün yüzünü dahi göstermeyen bir araç görünümü tehlikeli bir durumdur.

Cam filmi uygulamaları belli bir skala dahilinde dereceli olarak, siyah ve çok koyu bir duruma izin vermeyecek şekilde devletin kontrol ve denetimini sağladığı veya bu işle yetkili kıldığı firmalar tarafından yapılmalıdır. Herkesin cam filmi uygulama merkezi gibi hareket etmesi başıbozuk bir durumun göstergesi olacaktır. Yasaklarla değil, bilinçli ve duyarlı bir tavır sergilemeyle ancak sorunlar çözülür. Bu nedenle yetkili kurumları bu konuda düzenleme yapmaya davet etmek gerekmektedir. Yetkili ve sınırları belirlenmiş, abartılmamış cam filmi uygulaması kabul görmelidir.

Yıl 2017 olmuş, biz yasağı kalkmış bir uygulamayı yeniden gözden geçirmeden yeniden yasaklıyoruz. Akıl ve mantıkla anlaşılabilir bir durum değil tabii ki.

Bu arada yeri gelmişken asıl yasaklanması değil ama engellenmesi gereken bir konuyu da hatırlatmak isterim.

Şehir içinde çok yüksek sesli kornalarla seyir halindeki dolmuş, taksi, kamyonların ve özel araçların durumu ne olacak?

Düğün konvoyu, asker uğurlama konvoyu gibi gerekçelerle acımasızca kornalarına basan sürücülerin hali nedir?

Buna trafik kanunu izin veriyor mu acaba? Ya da son zamanlarda moda olan drift yapan araçlara ne demeli?

Görüyoruz ki, yasak ile normalden uzaklaşmış olan şeylerin engellenmesi aynı şeyler değildir. Yüksek sesli kornaya ve şehir içinde gereksiz ve adım başı korna çalmaya “Hayır” diyorum. Bununla ilgili bir denetimin yapıldığını sanmıyorum ve trafikte de görmüyorum.

Bakalım zaman ne gösterecek? Sağduyu ve akıl doğruyu bulsun istiyorum.

26 Aralık 2018 Çarşamba

“Selfie” ile gelen büyük tehlike.


Sosyal medya kullanımının giderek arttığı bir dönemde bu konuya ilişkin olumsuzlukların da paylaşılmaya başlandığını gözlemliyoruz.
Bugün için pek çok kullanıcının diğer paylaşım ağlarından daha çok  Instagram’ı tercih etmeye başlamasıyla birlikte bunun nedenleri ve sonuçları üzerinde bilim insanlarının da çalışmaları yoğunlaşıyor. Instagram kullanımında bireysel resimlerin ve selfie çekimlerinin ön planda olması, bir insanın kendi resmini çekmeyi sürdürmesi ve bunu yayınlaması konusu zihinleri meşgul ediyor. Bu konuda bir tespiti Amerikan Psikoloji Derneği (APA) yaptı. Dernek, selfie çekiminin ve bunun sürekli yayınlanmasının psikolojik bir hastalık olduğunu vurguluyor. Konu hakkındaki yorumlar şöyle:
2014 yılında Şikago’da gerçekleşen yıllık toplantıda selfie çekme davranışına ‘selfitis’ adı verilerek, ‘bireylerin kendi fotoğraflarını çekerek sosyal medyada paylaşmayı obsesif kompulsif bir istek haline getirmeleri’ olarak tanımlandı. Aslında burada belirtilen selfitis terimi güzel bir tanımlama olarak bir tür benlik iltihabı anlamına geliyor.
Bir süre sonra bu haberin yalan olduğunun ileri sürülmesinden sonra bu kez de Nottingham Trent Üniversitesi Psikoloji bölümü ile Hindistan’daki Thiagarajar Enstitüsü de bu alışkanlığın hastalığa dönüşüp dönüşmediğinin araştırılması kararı aldı. Yapılan araştırmalar sonucunda Selfitis’in bir ruhsal bozukluk olduğu sonucuna varıldı ve rahatsızlığın ciddiyetinin değerlendirilmesi için ‘Selfitis Davranış Skalası’ geliştirdi.
Skala 1’den 100’e kadar uzanıyor. Neden selfie çekildiğinin saptanması için araştırmaya 200 kişi katıldı ve veriler daha sonra 400 kişide test edildi. Buna göre geliştirilen skala ile sorunun boyutları ortaya kondu.
Katılımcıların Hindistan’dan olmasına şaşmamak gerek. Zira, selfie seçenlerin en çok olduğu ve tehlikeli yerlerde selfie çekerken ölenlerin çoğu Hindistan kaynaklı.
Bulgular, Uluslararası Akıl Sağlığı ve Bağımlılık Dergisi’nde yayımlandı. (Bkz. International Journal of Mental Health and Addiction June 2018, Volume 16, Issue 3, pp 722–736)
Tespitlerin özetinde selfitis tablosundaki seviyeler önemli:
1.       Seviye: Kişinin kendisini günde en az 3 kez fotoğraf çekmesi ancak çektiği fotoğrafları sosyal medyada paylaşmaması. (Borderline)
2.       Seviye: Kişinin kendisini günde en az 3 kez fotoğraf çekmesi ve bu fotoğrafların hepsini sosyal medyada paylaşması. (Akut)
3.       Seviye: Kişinin kendisini fotoğraf çekme davranışını kontrol edememesi ve sosyal medyada günde 6 ya da daha fazla kendi fotoğrafını paylaşması. (Kronik)
Yani bu konunun özü şöyle: Selfie çekimini bir alışkanlık haline getirmeye başlayanların psikolojik sorunları var ve mutlaka tedavi olmaları gerekiyor.
Çevremizde yüzlerce kişinin selfie çekimi yaptığını göz önüne aldığımızda durumun vahimliği ortada.

Her Şeye Rağmen Etik aktivasyonunu sürdürdüğümüz 2011 yılından beri sosyal paylaşım ağlarından uzak durulması gerektiğini vurgulamamızın sonuçlarını bir süredir alıyoruz. Facebook, Twitter gibi sitelerin kullanımının giderek azaldığı görülmektedir. Ancak bu sefer de selife ve buna bağlı yoğun paylaşım sitesi Instagram sorunu gündemdedir.
Bir çok şeyde olduğu gibi abartılı olmak ve fazlasını istemek elbette ki doğru değil.
Selfie konusunun bu kadar yaygın olmasının altında bireylerin giderek toplumda yabancılaşması ve yalnızlaşması var sanırız.

Prof Dr. Çağatay Üstün



5 Aralık 2018 Çarşamba

Yeni Bir Kitap Daha Gelebilir!


Uzun zamandır, 2017’den beri, Merhaba Etik’ten sonra yaşadığım suskunluğu bozabilirim. Yeni bir kitap üzerinde çalışıyorum.

Bu kitap ki, yaşamın içindeki belli yanlışların nasıl doğruya çevrilebileceğini gösterecek, örneklerle ispatlayacak ve doğru hissetmenin kapısını aralayacak.

Kitap sancıları başlayınca anladım ki, yeni bir kitap daha doğuma hazırlanıyor.

Aslında bir süredir yazmayı düşünmüyordum.

Ortamın ve insanların gerginliği, Türkiye’de yazar olmanın zorluğu ve daha birkaç sebep…

Yine de insan kendisine engel olamıyor.

Ön görüm 2019 yılının ilk yarısı.

Bakalım zaman ne gösterir?

Toplumumuza karşı bir ödevimi daha yerine getirmekten mutlu olacağım. Yani bilgilendirme, bilinçlendirme ödevi…

Sevgi ve saygı, içtenlikle kalın…

Prof. Dr. Çağatay ÜSTÜN


28 Kasım 2018 Çarşamba

Motosiklet Kullanın!

Özgürlüğe küçük bir kanat
Yollarda rahat gitmek için
Şehirlerde kalabalıktan kaçmak için
Motosiklet kullanın
Bilinçli ve istekli olun
Yayalara saygılı
Diğer araçlara da öyle
Farklı olun
Çünkü motosiklet sürüyorsunuz
Nazik ve kibar olun
Sizi örnek alsın diğer sürücüler
Küçük bir hızlanma ile
Yoğun trafikten kurtulun
Motosiklet ile geçiş yapın
Rahat bir yolun içine
Fazla hız yapmayın
Limitleri zorlamayın
Kaskınızı takın
Eldiven ve ekipmanlarınızı da giyin
Size imrenenlere
Küçük bir gülümseme ve saygı ifadesi
Motosiklet kullanın
Otomobillerden, onların kafeslerinden çıkın
Özgürleşimdir bunun adı
Motosiklet kullanın
Yaşama, doğaya zarar vermeden
Doğrunun, iyinin yanında olun
Yanlış ve hatadan uzakta durun
Motosiklet kullanın
Kibarlık sizlerin itibarıdır
Yollardaki uzun yolculuklara
İzinizi bırakın
Ve mutlu, sağlık olun, öyle kalın…

Prof. Dr. Çağatay Üstün


8 Kasım 2018 Perşembe

İşte O resim; Atatürk'ün Çanakkale Savaşı'nda çekilen fotoğrafı...

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Çanakkale savaşında çekildiği fotoğrafın öyküsü; “O kadar korkusuzdu ki söz konusu vatan olduğunda. Geri planda olmayı değil, daima askerin yanında olmayı tercih ediyordu.

İşte, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Çanakkale savaşında ön siperlerde bulunduğu gerçeğini belgeleyen resmin öyküsü”.

ALBAY HAYDAR ALGANER’İN hatıra defterinden:
Bugün 4 Haziran 1915… Mustafa Kemal’i Arıburnu’nda kazandığı parlak zaferden dolayı tebrik etmek, hem de cepheyi görmek için karargaha gittim. Çadırın içinde sarılıp öpüştük. 

"Gel sana siperleri gezdireyim” dedi. Siperler sakindi. Sadece ara sıra uzakta topçu düellosu oluyordu. Yanında, yaveri, emir eri ve çok sevdiği av köpeği vardı. Arıburnu siperlerini gezdirirken bir mazgaldan düşmanı kovaladıkları sahayı gösterdi. Bu sırada yanımdan hiç ayırmadığım fotoğraf makinemi çıkartıp “Müsaade edin bir resminizi çekeyim” dedim.

“Peki” dedi.

Resmi yeni çekmiştim ki az önce ayrıldığımız siperde bir mermi infilak etti. Mazgalda olmasak yaralanabilir, belki de ölürdük!

Prof. Dr. Çağatay ÜSTÜN

27 Ekim 2018 Cumartesi

Filozof Atatürk’ün Çizgisine Dönmek

Hep bir çıkış yolu arandığında, karanlık dönemlerin loşluğu insanlığı usandırdığında felsefe ve onun ışığından medet umulmuştur. Bilinirdi ki, filozofların edecekleri kelam ile yol aydınlanırdı. 

Yüzyıllardır süren bu geleneğin günümüzde kesintiye uğramasının temel nedeni filozofların gelişinde ve çoğalmasında yaşanan sıkıntılardır elbette.

Atatürk kendi tanımlamama göre 20. yüzyılın başında yaşamış önemli bir düşünür idi.

O dönemin gerekleri içinde bize nasip olan bu değerli insanı yanlış anlamalar, yanlış değerlendirmeler neticesinde ön yargılarına, kendi kişisel egolarına mahkum etmeye çalışanların ne yazık ki hesapları tutmamıştır. 

Çünkü nasıl olursa olsun her filozofun başına gelebilecek bu tür durumlar için onların yaydıkları olumlu enerji ve olumlu fikirler onları insanlık tarihinin birer incisi yapmıştır.

Bugün ülkemizin böyle bir insanın yenilikçi, kültür rönesansını benimseyen ve doğru tespitler ile bunu vurgulayan yaklaşımları sayesinde dünya coğrafyasında Türkiye Cumhuriyeti olarak bir yer bulmuş durumdayız.

Yaşanan sıkıntılardan kurtulmak ve daha da güzel günlere kavuşabilmek için onun gösterdiği hedeflere doğru yürümek, kendisini Türk vatandaşı olarak gören bunu benimseyen insanın ödevidir, sorumluluğudur.

Etnik kimlik sizin nereden geldiğinizi ve ne tür bir aidiyet içinde olduğunuzu gösterir. Vatandaş olmak ise hangi ülkede yaşıyorsanız ve hangi ülkede okuyor veya para kazanıyorsanız, orasını geliştirmek istiyorsanız orasının adresidir. Bu adres Türkiye Cumhuriyetidir ve bunu filozof Atatürk daha o zamanlardan tespit ederek beyan etmiştir. Çıkış yolu için yeni ara yollar aramaya gerek yoktur.

Filozof Atatürk’ün fikirlerinin bir kez daha okunması, temel ilkelerinin benimsenmesi yeterlidir. Şu sıralar çok sık telaffuz edilen fabrika ayarlarına dönmek meselesi de budur zaten.

Ülkemiz kaldığı yerden, yani çok değerli ve rahmetli Gazi’mizin vefat ettiği 1938 yılından itibaren yeniden aynı anlayışla ve ruhla yönetilmelidir. Başarının anahtarı aslında burada gizlidir.


Prof. Dr. Çağatay ÜSTÜN

1 Ekim 2018 Pazartesi

Herkes gibi değil, kendim gibi olmak !

Herkes gibi olmayacağım, kendim gibi olmaktan başka yolum yok.

Herkes birbiri gibi olsun. Farkımı ortaya koyacağım.

Ne dediğimi anlamak istemeyenlere yine de gülümseyeceğim.

Anlayacaklardır bir gün. Beklemeden bunu bileceğim.

Haksız eleştirilere cevap vermektense susmayı tercih edeceğim.

Kırıp duranlara onarmayı değil bir bütün kalmayı göstereceğim.

Aldatanlara, iki yüzlü davrananlara kızardım eskiden, şimdi sabırla kendi yanlışlarında kalmalarını seyredeceğim.

Akşamı yaşayanlara güneşin doğuşunu hatırlatacağım.

Herkes gibi olamam, öyle olmak da istemem.

Kızanlara doğruyu söylerken, doğrunun neden var olduğunu hissettireceğim.

Herkes gibi değil, kendim gibi olacağım ve öyle kalacağım.

Çok mu kendini övüyorsun diyenlere, övenlerden değil, çalışarak bir yere gelmişlerdenim diyeceğim.

Aynı şeyleri benimseyenlere etik bir yol önermeye ve göstermeye devam edeceğim.

Peşimden gelenlere değil uzakta bekleyenlere doğru yürüyeceğim.


Prof. Dr. Çağatay ÜSTÜN


8 Eylül 2018 Cumartesi

Doğru Yerde Durmak!

Doğru nedir biliyor musunuz?
Bunu bilseniz bile doğru yerde duruyor musunuz?
Bunun için yıllarca uğraşıyorum. Doğruyu anlamak, algılamak ve doğruda kalmak için. Anlaşılmaz gibi görünen bir istek değil bu?
Yanlış ile işim olmaz.
Yanlış yanlıştır çünkü ve doğruyu içten içe çürütür.
Haksızlık yapamam felsefenin ustalarına, düşünürlerin düşüncelerine…
Doğru yerde olmak için yanlışı bilmeli önce.
Yanlışı bilince nasıl da kötü bir yere doğru yöneldiğinizi fark eder hemen yüzünüzü doğruya çevirirsiniz.
Hiç kimseye sevgisiz ve saygısız davranmayın. Hak etmiyorsa zaten bunları ona vermeyin. Eleştirin ama acımasız değil. Doğruyu bulmak için eleştirin ve ona çözümü de gösterin. Çözüm göstermeden sorunu anlatmak ve sorunla yaşamak da doğru değildir.
Doğru yerde durun, durmasını bilin ve orada kalın.
Gerçekçi olun.
Bilin ki, siz bunları yaptıkça gölgenize doğru yaklaşan pek çok insan göreceksiniz.
Kıymet bilmese de birileri, yine de siz kıymet bilen olun.
Kapatın bin an için gözlerinizi, hissettiğiniz nedir?










Eğer iyi bir şeyler hissediyorsanız doğru yerdesiniz demektir. 
Sizi üzen ve kıran doğru yerde ve doğru olan değildir. Yavaşça uzaklaşın, anlamasına fırsat vermeden.
Çünkü siz onun yanında olduğunuz sürece o yanlışı doğrusu gibi görecek. Her samimi lafın arkasında bir doğru yoktur. İyi inceleyin, iyi tartın. Gizlemesini sevenlerin oyunudur bu.
Ne olursa olsun,
Doğru yerde olun, doğru yerde kalın.
Sevgiyle, saygıyla, umutla, içtenlikle, ışıkla kalın.

Prof. Dr. Çağatay ÜSTÜN

23 Ağustos 2018 Perşembe

Seni çok seviyorum filozof Atatürk.

Şiir Hülya Gülay












Bunun için o kadar çok sebep var ki!
Düşünce ve bilgi dünyasının kıyılarında yürürken,
seninle bağdaşan ve örtüşen o kadar çok felsefi anlamın varlığı varken,
yapmaya çalıştıklarının aslında yüzyıllar öncesinden filozofların da
yapmaya çalıştıklarını görürken,
doğaya, canlıya ve insana verilen değerde insan olmanın gereklerini
sıraladığını fark ederken,
yalana değer vermeyen, gerçeği ön planda tutan ve
bunu söylemekten korkmayın dediğini bir kez daha anlarken,
devletlerin var olmalarında ahlâkın değerini ortaya koyan sözlerini yeniden okurken,
tarihsel sürecin derinliklerinden gelen, bütün filozofların düşünce damlalarından
sende var olanları yeniden keşfederken,
ben sana filozof Atatürk diyorum ve demeye de devam edeceğim.
Ondandır ki, seni çok seviyorum.
Uçan kuşun, açan çiçeğin, solunan havanın özgürlüğünde
senin fikirlerinin devamını izliyorum Atatürk.
Felsefe tarihinde insanlığın beklediği ve düşünür Eflatun’un (Platon) tekrarladığı ve
kimi zaman hayalden gerçeğe dönüşmüş,
güzel ve doğru bir yönetim için “filozoflar kral, krallar filozof olmalı”
ideasını gerçekleştirdiğin için teşekkürü bir borç biliyorum.
İyi ki vardın ve iyi ki bu topraklarda ismin yankılandı ve
yankılanmaya devam ediyor.

Çağatay ÜSTÜN

13 Ağustos 2018 Pazartesi

Bırakın bu arabaları artık!


Şehir trafiğinin keşmekeş hale dönüştüğü zamanlarda bisiklet ya da motosiklet ile yol alırken aklıma gelen bir cümledir bu. Yapabilirsiniz aslında ve buna bir son vermek sizin elinizde.
Bırakın bu arabaları ve park yerlerine terk edin. Yola bisiklet veya motosiklet ile devam edin. Tabii ki toplu taşıma araçlarını da kullanabilirsiniz. Tercih sizin elbette! Ama inanın ki, trafikte yolda olan tek kişi sürücüsü olan bu araçların trafiği alt üst etmekten başka hiçbir marifeti yok.
Eğer değişim istiyorsak, bu değişimi önce kendimizden başlatmak adına otomobil tutkusunu bir kenara bırakma dönemi gelmiştir.
Küçük bir alışveriş için bile otomobil ile gitmek artık bırakılması gereken bir alışkanlık olmalıdır.
Bir bisiklet ya da A2 ehliyeti alınmış motosiklet ile şehir trafiğinde kolayca ilerlemek mümkündür. Ülkemizdeki yakıt fiyatlarının yüksekliği de göz önüne alınınca, otomobil tercihinin ikinci planda kalmasının doğru olduğunu fark etmek hiç de zor değildir.
Şehirler büyüdü, Özgürlükler de öyle! Ancak bir sınırlamaya gidilmesi de şart. Artık şehir içi trafiğine belli zamanlarda girilmesi için ya ücret ödenmesi gündeme gelecek ya da bisiklet veya motosiklet ile seyahat etmenin yolu açılacak hatta kolaylaştırılacak.
Kapalı kafeslerde bir ip gibi dizilmiş trafikte beklemenin anlamı yoktur. Yollarda geçen ve yaşamdan kaybedilen zaman dilimlerinin değerini en iyi bunu kaybedenler biliyordur tabii ki.
Artık otomobillerinizi park yerinde bırakın. Yola daha çevreci, daha uygar ve daha modern araçlarla, yani bisiklet veya motosiklet ile devam edin!


23 Temmuz 2018 Pazartesi

Yeni Etik Yönetim Modeli Önerisi

Hiç kimsenin denemediği ve uygulamada zorluk olur mu endişesi duyduğu bir etik yönetim modelinden bahsediyorum kısaca sizlere!

Prof. Dr. Çağatay ÜSTÜN
Bugünün giderek eskimiş politikaları ve salt çoğunluğa dayalı sistemleri iyi yönetimden uzaklaşmakta, sağlıklı bir toplum yapısının geliştirilmesine engel olmaktadır.
İyi biliyoruz ki akıl ve vicdan ile yönetim kurgulanması çok eski yüzyıllarda farklı kişiler tarafından denenmiş, ne yazık ki rağbet görmemesinden değil, bunu alternatif olarak kabul etmeyen eski yönetim anlayışlarının baskın tutumlarına yenik düşmüşlerdir.
Artık 21. yüzyıldayız.
Bu yüzyıla yakışanı sadece bilim ve teknolojide gelişmek değil, aynı zamanda yeni bir yönetim modeli üzerinde de yoğunlaşmaktır.
İşte, bu yeni anlayış çok eski yüzyıllarda da önerilmiş olan ve biraz daha geliştirilmiş şekliyle bugün tekrarladığımız etik yönetim modelidir.
Daha çok etik ve ahlaki değerlerin hâkim olduğu, gerektiği ve yeteri kadar hukuki prensiplerin uygulandığı, etiğin ve bilginin üstünlüğüne dayanan bu yönetim modelinde insanların ve canlıların refah içerisinde olabilecekleri bir anlayışı geliştirmek gerekmektedir.
Yoğun politik anlayışlardan ve kavgalardan, seçim anlayışından uzak; yönetime talip olanın yetkin, etkin ve eğitimli kişilerden oluşmasını sağlayan, felsefi düşünceyi ön plana çıkaran, etik kurulların oluşturulduğu ve denetimin bunlar aracılığı ile sağlandığı, anlaşmazlıklarda anayasal kurumların devreye girdiği, tipik politikacıların aşırı etkin olmadığı, ayrımcılığı ve iç çekişmeleri önleyen yeni bir sistemden söz etmeliyiz artık.
Bunun zaman içinde mutlaka gerçekleşeceğine inanıyorum. Dileğim odur ki, öncülüğü ülkemiz yapsın.
Sadece insan kitleleri ve ekonomi üzerinden politikalar üreten bugünü eskimiş politik sistemleri siyaset ve vaat üzerinden faaliyetini sürdürmektedir.
Paraya karşılık bilgi, vaatlere karşılık vicdani mutluluk önermek çok zor değildir. Ve bu imkânsız değildir.
Sevgisiz, saygısız toplumların oluşumunda bu eski siyasi anlayışların büyük etkisi vardır. Şimdilik bu kadar…
Daha sonra bu etik yönetim modeli önerisinin bazı dengelerinden de söz etmek uygun olacaktır.
İçtenlikle, sevgi ve saygıyla kalın…

21 Temmuz 2018 Cumartesi

Sizlere Birkaç Öğüdüm var!

Sizlere birkaç öğüdüm var değerli okurlar!

Kimi zaman özensiz, kimi zaman özenli yaşarken bu yaşamı, aklımızdan çıkarmayalım vicdanımızın hesabını!

Etik düşünceleri çoğaltalım, olumsuzlukları silmeye çalışıp, doğru olanı bulalım. Akıl yolu bir ise, bunu çevremizde yaygınlaştıralım.

Hastalıklı hale gelmiş toplumların içinde mutlu olmak gerçekten de zorlayacaktır bizleri. Bunun için 2018 yılında çağrılacağım her yerde “Etik ve Ahlâki Sağaltım”ı bir çare olarak göstermeye gayret edeceğim.

Biliyorum, pek çoğunuz içinizden destekliyorsunuz. Bu çoğunluk beni derinden etkiliyor ve bana kuvvet veriyor. Beyin gücüyle bir şeyler yapmanın mutluluğunu içimde hissederken, etik sorumluluktan sıyrılmış tuhaf ve yanlış şeyler yapanlara da seslenmek istiyorum.
Böyle davranmaya devam etmeyin artık!

Yaptığınız hatalarda sorumluluğunuz vardır. Bunun yükünü içinizde hissedin. Gerçeklerden uzaklaşarak, kötülüğü yayarak bir yere varmanız mümkün değildir. Gelin etik düzlemin ortasında birleşsin fikirler. Hayallerden değil, olması gerekenlerden bahsediyorum.

Sevgiyi-saygıyı, ışık ve içtenlikle yüceltmek birinci görevimizdir. İnsan olma yolundaki merdivenlerin basamaklarıdır bunlar. Birbirini kınayan, eleştiren, kibirli olan, küçük gören asla başarılı olmayacaktır.

Zenginlik malda mülkte değil, içimizdeki güzel duygularda ve düşüncelerdedir.
Gizlemeyin, oyun yapmayın, doğruyu ortaya çıkarmaya devam edin. Bizler iyileştikçe toplum da iyileşecektir.

Unutmayın ki, örnek olursak örnek alınacak, bunu yapan da başkasına örnek olacaktır. Bunu çoğaltmak ve daha da yaygınlaştırmak dileğiyle…

Prof. Dr. Çağatay ÜSTÜN

1 Temmuz 2018 Pazar

Yeni yönetim sistemleri etik üzerine kurulacak

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Çağatay Üstün’ün bizlerle paylaştığı “Yeni yönetim sistemleri etik üzerine üzerine kurulacak” yazısı;
Eski yönetim sistemleri giderek yerini çok daha farklı anlayışlara bırakacaktır. Etik, bu konuda belirleyici ve ön planda tutulan bir unsur olacaktır.
Fransız devriminin ardından farklı iki kutup altında birleştirilen ve yaklaşık 200 yılı aşkın bir süredir dünyadaki pek çok ülkede denenmesi sürdürülen sistemler yerini etik anlayışlara terk edecektir. Hiç kimsenin şüphesi olmasın ki, her an savaş ve tedirginlik üstünde yaşatılan bir yönetim anlayışının artık modası geçmiştir.
Hukukun üstünlüğünden önce, etik ilkelerin üstünlüğünü esas alan yeni modellerin deneme süreçlerinin çok yakın bir zaman içinde tüm dünyada kabul görmesi kaçınılmazdır.
Bugün kuzey Avrupa temiz yönetim ülkelerinin farklı modellerini denediği bu yönetim sistemlerinin önemini artırması kaçınılmazdır. Hiçbir şey aynen olduğu gibi kalamaz ve her şey bir değişim içindedir.
Yeni yüzyılın çok daha farklı ve olgun, yetkin, etik yönetim modelleri ile tanışma zamanı gelmiştir.
İnsan ve doğayı birlikte değerlendiren, doğayı ve canlıları sömürmekten vazgeçen yeni anlayışların ışıkları çoktan ufukta görünmüştür. Bu yeni yönetim modelleri yeni bir uygarlık anlayışının da habercisi olacaktır.
Bugünün eskimiş, köhnemiş yönetim sistemlerine, politikacılarına veda etme zamanıdır. Birbirine bağıran, aşağılayan, kibarlıktan uzaklaşan yöneticileri yerlerini anlayışlı, israf etmeyen, biyoetik kaygılar içinde olan, sadece cebini düşünmeyen, akıl ve vicdana dayalı sistemleri ön gören yöneticilere bırakacaktır. Zaten pek çok toplumun özlemi ve istemi de bu yönde şekillenmektedir.

19 Mayıs 2018 Cumartesi

Şehirde Bisiklet Kullanımı Yaygınlaşmalı


 “Güzel şehrimiz İzmir’de yılın yarısından fazlası açık ve güzel bir hava ile geçmesine karşın, nedendir anlayabilmiş değilim ki, İzmir’de yaşayanların sahip oldukları bu şansın farkında değiller. Bisiklet yolları halen yetersiz, sürücüler ise bisiklete karşı duyarsız. Birkaç ufak şey almak için markete gidenin bile altında arabası.
Tek kişilik sürücüler yollarda. Oysa bisiklet yakışmaz mı bu güzelim İzmir’e… Beni bilenler bilir. Bisiklete küçüklüğümden beri binerim. Hiç vazgeçmedim ve vazgeçmek de nasip olmasın. Kimi zaman şehir içinde kimi zaman şehir dışında bisikleti yoğun kullanan kişilerdenim. Ne yazıktır ki, bu güzel kentin sokaklarında bisiklete binenlerin sadece çocuklar olmasını beklemek büyük bir talihsizliktir.
Alsancak’ta oturan bir kişi neden bisikleti ile yakın mesafedeki işine gitmez? Neden belediyelerimiz bisiklet yollarını bir türlü tamamlamaz? Bornova üniversite ilçesi. Neden burada oturanlar üniversitedeki görevlerine bisiklet ile gitmez? Balçova, Narlıdere, Güzelbahçe, Urla arasında neden güzel bisiklet yolları halen yapılmamıştır? Sorular o kadar çok ki?
Bisiklet ile buluşmayı hızlandırmalıyız. Bu kent çok daha fazlasını hak ediyor. Neden bunu ondan esirgiyoruz? Bisiklet ile buluşmamış bir İzmir, İzmir olmaktan çıkar. 7’den 70’e herkesi bir tane bisiklet edinmeye ve yoğun bir şekilde kullanmaya davet ediyorum. Trafikte bisiklet sayısı arttıkça farkındalık da artacaktır. Birkaç yüz metre uzaklıkta bir yere mi gideceksiniz?
Haydi bisiklete!…”

9 Mayıs 2018 Çarşamba

Neden Böyle Üzülüyorum

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Çağatay Üstün bilgilendirme yazılarını sürdürüyor. Prof. Dr. Çağatay üstün’ün bizlerle paylaştığı “Neden Böyle Üzülüyorum” yazısı;

Neden böyle dünyanın gidişatı. Etik ve ahlâki duyarlılığın kalmadığını söyleyenlerin umarsız tavırları karşısında üzülüyorum. Hiç kimsenin bu konuda bir sorumluluğu yok mudur? Hiçbir şey yapmamak ve seyretmek de bir tür sorumluluk değil midir?
Bir kez olsun bu konudaki söyleyeceklerimizin dinlenmesini ve anlaşılma yolunda çaba harcanmasını isterdim. Kaba, saygısız, sevgisiz, alaycı, seviyesiz, birbirini öteleyen bir yaşam arzu edilen değildir. İnsanın canlılarla bir arada mutlu yaşamasını arzu ediyorum. Sadece söylemde kalmayan artık gündelik yaşamın içine de dahil olmuş etik bir yaşamın kapısını aralamak lazımdır. Son 20 yılda egolara dönük ve tutsak bir yaşamın bizlere ne getirdiğini halen fark etmedik mi? Acı çeken endüstriyel üretim canlıların acısını azaltamadık. Doğaya verilecek zararı görmezden geldik. Yaz günlerinde aşırı sıcaklara bile bahane bulan, her sene böyle oluyor diye geçiştirenlerin yanıldıklarını tekrarlamadık. Hatalar var. Bunları anlıyorum. Vazgeçmek ve yanlışı örtmek yanlıştır. Başarabiliriz aslında. Ama birbirimizi dinlemiyor ve önemsemiyoruz. Etik doğrular için çaba sarf ederken, karşıma çıkan engelleri nasıl aşabileceğini düşünüyorum. Her şeye rağmen etik zaten bunu mümkün kılmak için 2011’den beri destek verdiğim bir etkinlikti ve devam ediyorum. Belli ki artık dinleme ve anlatma zamanı değil, fark etmeli, gerçeği görmeliyiz. Usul ve kural hatalarını yok sayamayız. İlkelerin zarar görmesine izin veremeyiz. Lütfen, biraz daha duyarlılık. Alışmak değil, alışmadan vazgeçmek ve doğrusunu bilerek bunu uygulamayı denemek durumundayız.

8 Nisan 2018 Pazar

Etik olanı öneriyorum


Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Çağatay Üstün bilgilendirme yazılarını sürdürüyor. Prof Dr. Çağatay Üstün’ün bizlerle paylaştığı yazısı şöyle;
“Etik olanı öneriyorum. Başka bir isteğim ve talebim yoktur.
Eğer bunu anlamakta güçlük çekiyorsak, o zaman insanlık tarihine bakmak lazımdır. Toplumların yaşamı tekrardan gözden geçirmeleri ve sorgulamaları gerektiğini belirten düşünürlerin tavır ve yaklaşımları gerçeğin ta kendisiydi. Bunun çok ötelerine düştüysek bu kusurun sebebini kendi içimizde aramalıyız.

Zaman değişmesine ve teknoloji ilerlemesine rağmen aslında değişen hiçbir şey yok. Herkesin bu kaygıyı hissetmesi çıkış yolunu gösterecektir. Sadece akıl ile başaramayacağımız şeyler bunlar. İşin içinde vicdanın ve gönülün de olması lazımdır. Akıl ve vicdan kardeştirler ve ulaşacakları doğruya hem düşünce hem de duygu yolu ile erişebilirler. Politikanın insan iradesini ve ruhunu zayıflatan yönlerinden uzak durmalıyız. Bilgi kuramı sayesinde bilgiyi duygu ile birleştirmeliyiz. Bu gerçekleşmeye başladığı andan itibaren grilik yerini ya siyaha ya da beyaza bırakacaktır. Bu kadar nettir. Ortası yoktur. Günümüzde yaşanan sıkıntıların kaynağı bu grilik anlayışı yüzündendir. İçtenlikle istiyorum ve bunun olacağına inanıyorum. Etik düşünce mutlaka ahlaki doğru eylem ile birleşecektir, birleşmelidir.”


28 Mart 2018 Çarşamba

Benden Sizlere Özlü Söz Mirası


Çok kitap okumaya, bilgi dağarcığımı genişletmeye çabalarken, bir yandan da “özlü söz” denemelerim olmuştu. Bunları içeren birkaç sayfayı kısa bir süre önce yeniden bulma imkanım oldu. Eski bir dostla karşılaşmış gibi nasıl sevindim, bilemezsiniz. Nereye kaydettiğimi bilmediğim 1994 yılını taşıyan sayfalardaki düşüncelerimi okurken, bunların içeriğini bugün de koruduğumu ve daha da geliştirmek için çaba sarf ettiğimi fark ettim. Değişmeden değişmek bu olsa gerek!
Özlü söz ya da diğer deyişle aforizma, bir konu hakkındaki derin bilgilerin kısa cümlelerle ifade edilmiş halidir. Birçok düşünür, yazar, şair ve önemli insan yaşam ve yaşama dair şeyler hakkında özlü söz denemesi yapmıştır. Onlar kadar yetenekli miyim, bilemiyorum ama; en azından bu yaşamı ve onu oluşturan bilgiyi, deneyimi kısa sözlerle aktarmayı seviyorum sanırım.
Ve şimdi sizlerle 1994 yılındaki özlü sözlerimi paylaşma vakti. Teşekkür ediyorum zaman ayırdığınız için…
[Bu sözlerden beğendikleriniz olursa elbette ki paylaşabilirsiniz. Ancak lütfen üretene, düşünene saygı gösteriniz. Bu nedenle ismime atıfta bulununuz..]
“Haksızlığa uğramak ve susmak hayattaki en kötü dakikalarımızdır”
“İyi niyetin tükenmesinin nedeni insanların iyi niyetli olmamalarıdır”
“Onurlu bir yaşam bütün güzelliklerden ve servetlerden daha üstündür”
“Duygularınızı saklıyorsanız onlara ihtiyacınız var demektir”
“Yarının ne olacağını o gün geldiği zaman görürüz”
“Eski, yeninin büyükbabasıdır”
“İşitmediğiniz, görmediğiniz şeyleri söylemeyiniz. Körler ve sağırlar böyle yapıyorlar mı?”
“Eleştirirken acımasız olmayın”
“Kin ve öfke içimizde olmaması gereken iki kötü yanımızdır”
“Dedikodu yapanlar yalan söylemekte usta kişilerdir”
“Zamanı bir bardak su gibi düşünün. Elbette bitmesi uzun sürmeyecektir”
“Dostlukta kullanan ve kullanılan yoktur. Ancak paylaşılan vardır”
“Uyku, ölümde geçecek zamanlarımızın istirahat saatleridir”
“Yaratıcıyı duymak istiyorsanız fırtınanın uğultusuna, yağmurun sesine, gök gürültüsüne kulak verin!”
“Gerçek dostlukta ayrılık ancak ölümle gerçekleşir”
“İlk konuşan, son söze de sahip olur”
“Kimse kimseye kötü gözle bakmamalıdır. Gözlerimiz kötülükleri görmek için yaratılmadı”
“Bir şeyi bilmiyorsanız öğrenmeye çalışınız. Öğrendikçe yeni sorular karşımıza çıkar. Korkmayınız! Yine öğrenmeye devam ediniz!”
“Sizi anlamayanlara kendinizi anlatmaya devam ediniz. Bir gün mutlaka anlayacaklardır”
“Her insan kendi kişiliği ve karakteri ile yaşar ve ölür”

Prof. Dr. Çağatay ÜSTÜN


12 Şubat 2018 Pazartesi

Yürekte Yaşamak


Tuhaf bir dünyadır bu. Kimisi kitaplarda, kimisi resimlerde, kimisi de yürekte yaşar. Belki hepsini de kapsar ama Atatürk önce yürekte yaşar. Sonra akıl ve düşüncelere taşar, ardından resimlerde, tarih kitaplarında özne oluverir. Atatürk’ü anlamak kadar anladığımızı doğru bir semine oturtmak çok daha önemlidir. Bunu yapabilen o kadar az insan var ki. Anlamak önemli mi ki demeyin, anlamazsanız bir insanı onu yaşatamazsınız yüreğinizde. Fani olan yaşamın içinde bir gün herkes yok olup gidecek bu dünyada. Ama önemli olan geride bir şeyler bırakabilmek, örnek olabilmektir. Örnek olan insan zaten yürekteki yerini çoktan almıştır. O resimlerin solgunluğundan etkilenmez. Yazıların silikleşmesiyle unutulmaz. Yeri yürektedir, hiç çıkmaz.

İkiyüzlü ve bencil bir tavır içinde olan insanlar için yürekte yaşayanların değeri bilinmez. Ondandır ki çoğu zaman Atatürk eleştirilir. Bellidir ki, ölü bedeninden değil ama bıraktığı eşsiz mirastan çekinilmektedir. Ölümden sonra yaşamak denir ya, Atatürk’ün durumu da öyledir. Yaşıyormuş gibi fikirleri eleştirilir, cevap verecekmiş gibi dur durak bilmeden yalan yanlış konuşulur. Peki, doğru mudur bu. Elbette ki değil. Ama yürekte yaşayan insanların kaderidir sanki. Türkiye Cumhuriyetinin temel kazanımlarının ilk harcını atan bu kıymetli insanı yürekte yaşatmak zor iştir, herkes başaramaz. Sindirmek, anlamak ve algılamak gerekir. Cesaret sahibi olmayanlar yüreklerindeki yeri bilemezler. Ondandır ki çoğu zaman hem yürek hem düşünce insanı Atatürk’ü sevmek ve saymakta zorlananlar olur. Ama tarih bir kere yazılmıştır ve onun yorumu, gerçekler açıktır, nettir. Yürekte yaşamak gerçek yaşamda yaşamaktan farklıdır. Yürekte yaşayan, bedene ihtiyaç duymadan bir gölgeyi ortaya çıkaran ışık gibi parlamaya devam eder.

Ey yürekte yaşayan Atatürk! Seni rahmetle ve minnetle anıyorum.

Prof. Dr. Çağatay ÜSTÜN


3 Ocak 2018 Çarşamba

Cam Filmi Gereklidir

Yasaklarla değil, bilinçli ve duyarlı bir tavır sergilemeyle ancak sorunlar çözülür.
Son günlerde gelen en fazla şikayetlerden birisi de otomobillerde cam filmine yeniden getirilen yasaklama olsa gerek.

Aslında sessiz tepki o kadar büyük ki, bunun fark edilmesi bile bu yasağın kaldırılması için gerekçe olabilir.

Bir kere etik açıdan yanlış olan önemli bir durum söz konusu.

Günümüzde UV ışınlarının gerek otomobil içine gerekse de seyahat edenlere o kadar kanıtlanmış zararı var ki. Sadece sağlığa etki eden bu zarar dahi yasağın kaldırılması ile eşdeğerdir.
Yani sağlığı tehdit eden bir duruma karşı bireyin önlem alması zorunlu ve geçerli bir durumdur. Bu nedenle yasağı getirenlerin yeni bir düzenlemeye ve daha bilimsel ve daha doğru dayanaklara dayalı yeni bir taslak metin oluşturacaklarına inanıyorum.

Kabul edilen gerçek cam film yasaklamasının anlamsızlığıdır ancak bunun da bir standardı olması lazımdır. Bir kere koyu ve siyaha yaklaşan renkli camlar veya buna uygun cam filmleri yasak olmalıdır. Neden? Sürüş emniyetini ve aracın görünümünü aşırı kasvetli bir hale getirdiği için. Bunun kendi kişisel mahremiyetim yaklaşımı ile uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. Bu tür camlar ve filmler tamamen kozmetik amaçlı ve modifiye araç kavramına hizmet etmektedir ki, standartlara uymayan bir araç yapılandırılmasını doğru bulmuyorum.

Yani, aracım çok güzel hale gelsin diye trafiği, diğer sürücüleri tehlikeye atacak uygulamaların etik bir yönü yoktur. Kimi bisiklet veya motosiklet kullanırken fark ettiğim sokaktan çıkan sürücünün yüzünü dahi göstermeyen bir araç görünümü tehlikeli bir durumdur.

Cam filmi uygulamaları belli bir skala dahilinde dereceli olarak, siyah ve çok koyu bir duruma izin vermeyecek şekilde devletin kontrol ve denetimini sağladığı veya bu işle yetkili kıldığı firmalar tarafından yapılmalıdır. Herkesin cam filmi uygulama merkezi gibi hareket etmesi başıbozuk bir durumun göstergesi olacaktır. Yasaklarla değil, bilinçli ve duyarlı bir tavır sergilemeyle ancak sorunlar çözülür. Bu nedenle yetkili kurumları bu konuda düzenleme yapmaya davet etmek gerekmektedir. Yetkili ve sınırları belirlenmiş, abartılmamış cam filmi uygulaması kabul görmelidir.
Yıl 2017 olmuş, biz yasağı kalkmış bir uygulamayı yeniden gözden geçirmeden yeniden yasaklıyoruz. Akıl ve mantıkla anlaşılabilir bir durum değil tabii ki.

Bu arada yeri gelmişken asıl yasaklanması değil ama engellenmesi gereken bir konuyu da hatırlatmak isterim.

Şehir içinde çok yüksek sesli kornalarla seyir halindeki dolmuş, taksi, kamyonların ve özel araçların durumu ne olacak?

Düğün konvoyu, asker uğurlama konvoyu gibi gerekçelerle acımasızca kornalarına basan sürücülerin hali nedir? Buna trafik kanunu izin veriyor mu acaba? Ya da son zamanlarda moda olan drift yapan araçlara ne demeli?

Görüyoruz ki, yasak ile normalden uzaklaşmış olan şeylerin engellenmesi aynı şeyler değildir. Yüksek sesli kornaya ve şehir içinde gereksiz ve adım başı korna çalmaya “Hayır” diyorum. Bununla ilgili bir denetimin yapıldığını sanmıyorum ve trafikte de görmüyorum.

Bakalım zaman ne gösterecek? Sağduyu ve akıl doğruyu bulsun istiyorum.

Prof. Dr. Çağatay ÜSTÜN