Sayfalar

3 Mart 2020 Salı

Vicdan Asla Ucuz Değildir


Hayvanların insanlar tarafından bir tür ticaret aracı haline getirilmesi ve mal statüsünde değerlendirilmesi artarak olmasa da yine devam ediyor. Ancak sevindirici olan, giderek bu konunun önemi kavranıyor ve vicdanın ucuz olmayacağı fark ediliyor. Bir parça et için ortaya çıkan tartışmalar, hayvanların beslenme aracı haline dönüştürülmesinin kapılarını aralarken bunun içinde barınan yanlışları görüyoruz birden. İnsan diye var olan dünyalının hayvan etine olan düşkünlüğüne artık bir son vermesi, bu çok pahalı, acı, ıstırap ve eziyet dolu işlemi terk etmesi gerekmektedir. Hindistan Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından 2013 yılında deklare edilen bazı hayvan türleri için önerilen insan olmayan kişi/non-human person kavramı aslında bir tür devrim niteliğinde karardır. Bu kararın yanında olanların kapsadığı canlı türlerini genele yayması hakkında çalışmalar başlatması lazımdır. Buna göre, artık hangi türden olursa olsun, sofra menülerine kadar girmiş hayvanların etine talip olmanın yanlışlığı daha net anlaşılmalıdır.

Tamamen zevk meselesi haline gelen protein ihtiyacını hayvandan karşılama yaklaşımı, beraberinde kullanılan hormonlar, antibiyotikler ve doğallıktan uzaklaşmış besin maddesi ifadelerini de getiriyor.

Bugün için hayvansal kaynaklı protein talebini karşılama mekanizmasının pahalı, insani değerlerden uzak, gereksiz ve anlamsız eziyetlerle dolu bir yöntem olduğunu görüyoruz. Tabaklardaki bir parça etin hikayesindeki etik ve ahlaki sıkıntıların kimse farkında değildir. Ancak bu durum bizleri sorumluluktan alıkoyamaz. Bugünün gelişmiş teknolojileri ışığında daha fazla et veren canlı üretme tekniklerini araştırmak yerine, daha sağlıklı daha insan organizmasına ve sindirim sistemine uygun besinlerin ortaya çıkarılması lazımdır.

Ucuzlaşan et konusunun ucuzlaşan vicdanlara sebep olacağını biliyor muyuz? Bu yanlış geleneksel beslenme yönteminin kapalı ortamlardaki ofislerde hapsolmuş yaşamları obezite ve diğer hastalıklara açık hale getireceğini, tedavi masraflarının artacağını düşünmüyoruz. Durduk yere vicdanımızı rahatsız eden bu durumları olağan şeyler gibi algılamaya çalışarak bilinç altımızı zorluyoruz. Çocuğunu kuzu gibi seven bir annenin yine çocuğuna kuzu eti yedirmesi, klasik ama bir o kadar tuhaf bir ikilem örneğidir.

Doğa ve canlılar ile barışmanın zamanı gelmiştir. Artık öyle bir dönemdeyiz ki, akıl ve vicdanın reddettiği hiçbir şey normal sayılamaz. Hayvan türlerini kendi içinde sınıflandırarak, insanın damak zevki oluşturacak canlıların üremesinden tutunda öldürülüp et haline dönüştürülmesine kadar geçen süreçleri planlayan bir zihniyetin kendi içinde tutarlılığı kalmamıştır. Burada herhangi bir beslenme türünün üstünlüğünden bahsetmiyoruz. Amaç bu değildir ve olmamalıdır. Amaç insanı insan yapacak temel ilke ve değerlerin neler olduğunu hatırlamaktır. Artık o kadar gelişmiş bir teknoloji ve bilgi birikimine sahibiz ki, beslenmek için ucuzlaştırılmaya çalışılan bir vicdan ile hareket etmeye devam etmek gerçekten de anlamsız kalıyor. Hep aynısını denemekten vazgeçmeli, farklısına yönelmenin gücüne inanmalıyız. Organik tarım üretimini teşvik etmek, insanın sağlıklı bir şekilde bitkisel besin kaynaklarına yönelmesini sağlamak güzel bir ödev olsa gerek.


Sevgi ve saygıyla kalın…

5 Ocak 2020 Pazar

Prof. Dr. Çağatay Üstün; Gereksiz Korna Çalınmasını Durdurun!


Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Çağatay Üstün, “Yüksek desibelli kornaların trafikte seyrine nasıl izin veriliyor? Bunun bir standardı yok mudur? Taksi ve dolmuşların kulakları tırmalayan kornalarına nasıl göz yumuluyor? Sürekli çalan kornaların çalınmasına neden izin veriliyor? diyerek şu ifadelere yer verdi.

Bu acil ve önemli sorun hakkında yapılması gerekenler oysa çok basit! Denetim ve bu denetimlere uygun olarak kanuni işlemin yapılması…

Araçların periyodik TÜV kontrolleri sırasında bu korna sesi yüksekliği neden saptanamıyor? Kimilerine göre araç muayene olmaya girerken uygun korna takılıyor, sonrasında ise yeniden yüksek sesli kornaya dönülüyor. Peki, etik midir? Tabii ki de hayır.

Düğün dernek var, düğün alayı kornalarla ilerliyor…

Sünnet var, araçların kornası caddeleri inletiyor…

Taksi, dolmuş yolcu alacak, devamlı basılan korna ile dikkat çekilmek isteniyor…

Hiç mi kimse rahatsız olmuyor?

Hiç mi yetkililerin bu konuda bir önlem almaya gereksinimi yok?

Etik ve ahlâki olmayan bir sistemde denetim zayıflar, yapılan olumsuz ve kanun/yönetmelik dışı işler görmezden gelinmeye başlanır. Oysa ki, bizlere çevremizi rahatsız etmememiz gerektiği kimi zaman hatırlatılmıştır. Peki, neden bunun aksini yapıyor ya da yapanları uyarmıyoruz?

Ehliyet sınavları için öğrenci yetiştiren öğretmenler klakson veya korna çalınması hususunda acaba bir bilgilendirme yapıyorlar mı? Yapıyorlarsa neden imtihan öncesinde buna uyuluyor, sonrasında ise unutulup gereksiz korna çalmak gibi kötü bir alışkanlığa devam ediliyor.

Artık şehirlerin karmaşık yaşamını daha da zorlaştıran korna çalmaya paydos demeliyiz.

Denetimler trafik ekipleri tarafından sıklaştırılmalıdır. Gereksiz korna çalanların tespiti yapıldıktan sonra bunların normal araç ses düzenine döndürülmesi sağlanmalı ve uyarı, gerekirse cezai yaptırıma gidilmelidir.

Evde uyuyanı var, sınava gireni var, yaşlısı, hastası var.

Peki, nedir bu duyarsızlık?

Gereksiz kornaya hayır!

Araçlarda sonradan takılmış yüksek desibelli kornaya da hayır!

28 Ekim 2019 Pazartesi

Sadece ve sadece doğrular


Sadece ve sadece doğruları göstermek için buradayım ve bugüne kadar iyi kötü kendi akademik alanımla ilgili bir şeyler yaptım. Ancak görüyorum ki, etik ve ahlaki yaklaşımların sürekli olabilmesi için bunun sosyal ve mesleki yaşamın döngüsü içinde dahil edilmesi gerekiyor. Elbette ki, bunun için belli görevlerde olmanız, yetkilendirilmiş bir halde olmanız lazım. Aksi takdirde yapacaklarınızı aktarmanız bir işe yaramıyor. Aynı yollardan Konfüçyüs, Buda, Aristoteles, Platon gibi düşünürlerin de geçtiğini görünce, nasıl olması gerektiği hususunda bir kez daha durup düşünüyorsunuz.

Etik ve ahlaki olanı, doğruları anlatmak, bunları ders olarak vermek kolay, ancak yaşamın içine dahil edilememiş bir etik ve ahlakın neye yarayacağı konusu bir başka soru işaretidir.

Bunun içindir ki, doğruyu, sadece doğruyu yüceltmek, doğru eylemi toplumun içine yaymak için belli görevleri yerine getirmeniz lazımdır.

Umarım ki, yakın bir gelecekte toplumlar bunu anlayacaklar ve bunu savunan kişilerin ön planda olmasını isteyecekler ve daha düzgün bir yaşamın oluşmasına öncülük edeceklerdir.

Burada belirttiğimiz konu, daha iyi bir toplum, daha iyi bir dünya mirası içindir. Asla, hiçbir zaman makam ve mevkinin önemli olduğu gerçeğini bu satırlardan anlamamalıyız. Ancak Schopenhauer’in de ifade ettiği gibi, “salon etiği” yani sadece seçkinlerin konuştuğu ve belli yerlerde konuşulan etik önemli değildir. Önemli olan bunu yaşama yaymaktır. Bunun gerçekleşmesi için etik ve ahlak, felsefe uzmanlarının belli görevlerde bunulması, toplumun sağlıklı, doğru ve güzel bir şekilde inşası için onlara birer fırsat tanınması lazımdır. Siyaset ve politika olmadan başarılabilir. Bunun insanlık tarihi içindeki örnekleri bizlere yol göstermektedir. Tarafsız, insana yakışır bir şekilde bir dünyalı gibi tüm canlıları da önemseyen bir anlayışın artık her alana yerleşmesinin zamanı gelmiştir. Bunun açık ve net bir şekilde görülmesi, dünyamızın yaşam tarihini değiştirecektir.